3 Ekim 2015 Cumartesi

Hobiler mi? hepsi zaman kaybı...

 Şunu öncelikle belirtmeliyim ki bu başlık kesinlikle benim fikrim değil :)) sağdan soldan duyduğum sözler diyelim. Ben ilk kez 28 yaşında bir hobiye sahip oldum evet yanlış okumuyorsunuz çok ciddiyim. Neden bu kadar geç bilmiyorum yada geçmi onuda bilmiyorum. Tek bildiğim herkesin bir hobisinin olması gerektiği...

 Hobiden anladığımız nedir önce onu konuşalım hatırlarmısınız ilk okul yıllarında bütün kızların elinde bir anı defteri olurdu kalbin kadar temiz bu sayfayı bana ayırdığın için ile başlayan süslü ve anlamlı fakat herkesin aynı ifadeyi kullandığı o meşhuur cümleyle başlardık yazmaya biraz arkadaşımızı överdik belki onu ne kadar sevdiğimizden bahsederdik. Birde anketler vardı orada sorular olurdu en önemli sorulardan biri hobileriniz diğeri fobileriniz :)) hobilerde herkes nedense hep bir ağız etmiş gibi kitap okumak yazardı bilinç altımızda kitap okunmalı ve sevilmeli kodlanmış olmalı fakat bu kodlamayı pek az kişi gerçekten hayata geçirirdi. Ha birde dikkatimi çeken bir konu daha o yıllarda televizyon seyretmek pek hoş karşılanmıyor olsa gerekki herkes deli gibi tv seyrettiği halde bunu yazmazdı veya söylemezdi sanırım bu kural hala geçerli zira kimse tv seyretmiyor ama bütün dizi kahramanlarını tanıyor :))..

 Orta okul yıllarında kitap okuma merakım başlamıştı temel eserler diyebileceğimiz  daha doğrusu tanınmış bütün eserleri o yıllarda okumuş bitirmiştim, lise yıllarında biraz ilgi alanım değişmiş olacakki roman okumuyordum okuduğum bölümle ilişkili olarak psikoloji ağırlıklı kitaplara yönelmiştim ama ben hiç bir zaman kitap okumayı hobi olarak görmedim bana göre kitap okunması gereken bir şeydi yatmadan önce nasılki diş fırçalıyoruz kitapta okunmalıydı.Günümüzde her bilgiye internetten ulaşırız fakat kitaptan okuduklarımız kalıcı olarak beynimize kodlanır ayrıca beyin hücrelerini canlandırmasıda cabası...

Böyle böyle yıllar geçmişti benim hobim diyebileceğim bir şey yoktu aslında ben var olduğunu sanıyordum fakat onlar hobi değillermiş. Tabi yazmak hep vardı,yazardım çünkü ama bunu hobi olarak yaptığımın inanın farkında değildim ben daha çok bir ihtiyaç gibi yazardım yani yazmaya ihtiyaç duyardım yazma merakım ise lise son sınıfta başlamıştı...

Günler aylar yıllar geçti bu arada evlenmiş ikide meleğim olmuştu. Bilirsiniz anne olunca daha bir duygu yoğunluğu yaşar insan heleki benim gibi yazmaya meyilliyse iyice dolar taşar duygular bende kuzularımın bana gelişleriyle daha çok yazmaya başladım ve halada yazıyorum çok şükür...

Sinema seyretmeyi çok sevmezdim o zamanlar türk filmlerinde iyi yapımlar henüz yoktu. Hollywood filmleri ise malumunuz çok müstehcen sahneler barındırıyordu yani benim naif duygularıma hiç birisi hitap etmiyordu. Benim aşk anlayışımla onlarınki çok farklıydı ben aşkı hissederdim onlar ise aşkı bir amaç yada araç olarak görürlerdi(bana göre) tabiki hiç Hollywood filmi seyretmedim değil bir çok başyapıt denebilecek filmlerini seyrettim. Bir arkadaşımızın filmlerle arası çok iyiydi onların sayesinde gerçekten çok güzel filmler seyrettik ve biraz biraz onların sayesinde bazı filmlerinde güzel olabileceğini düşünüyordum artık ama yinede yukarıda saydığım şeyler geçerliydi. Benim ruhuma asla hitap etmiyorlardı...

Birgün arkadaşım beni aradı ve dediki; bir film seyrettim tam senlik kesinlikle çok beğeneceksin muhakkak seyret. O bunu söyledikten 3 yada 4 ay sonra ancak izlemeye karar verdik zira eğitimlede ilgili diyordu hadi bi izleyelim beğenmezsek kapatırız olur biter dedik fimin adı 3 idiot büyük bir çoğunluğun bildiği ama benim bir hayli geç farkettiğim unutulmaz filmler listesinde dünya üzerinde ilk 100 de yerini almış müthiş ötesi filmle ve bollywoodla tanışmış oldum. Bu filmi seyredince ardı arkası kesilmedi tabi ama bollywood maceramı ayrı bir yazıda yazıcam ;)

O zamana kadar hobilerin gerekliliğini tartışabilirdim şimdi bir çok insanın bana dediği gibi ne gerek var canım hepsi zaman kaybı diyebilirdim belkide. fakat şuanda kesinlikle her bireyin en az bir hobisi olması gerektiğini düşünüyorum zira hobiler bir ihtiyaçtır. yukarıda yazmayı bir ihtiyaç olarak gördüğümü yazmıştım o zamanlar öyle düşünüyordum çünkü ama yazmayı sürekli hale getirince yani disipline edip bloğa yazmaya başlayınca aslında bir hobi olduğunu anladım benim ihtiyaç sandığım şey meğerse benim yapmaktan zevk aldığım bir hobiymiş meğer ben hobinin anlamını yanlış yorumlamışım yıllarca bir çok insan gibi...

Bir insanın hobisi olduğu zaman boş şeyler düşünüp canını sıkacak vakti kalmaz, kafasını meşgul eden ama onu düşünmekten zevk aldığı bir eylem vardır artık, boş kaldığı her an ona sarılır yazmaksa yazar, film seyretmekse filmi seyreder, gezmek yeni yerler keşfetmekse onu yapar, yada yeni lezzetler peşindeyse onunla meşgul olur. O kadar çok hobi diyebileceğimiz şey var ki herkes kendisine uygun olanı bulup seçip onunla meşgul etmeli kafasını ve bence hobiler ruhu besler, kendiniz için bir şey yapmış olursunuz evliyseniz birde anneyseniz sorumluklarınız altında ezilip kalmışsınız demektir bir nefes alma ihtiyacı vardır herkesin annelerin bile :)

annelik iç güdüsüyle kendiniz için bir şey yapma fikri her anneye olduğu gibi banada uzak geliyordu belkide yanlış. daha sonra bu şeylerin beni mutlu ettiğini ve çocuklarıma daha kaliteli zaman geçirebildiğimi farkettim çünkü benim uğraşacak ve beni keyiflendirecek bir hobim vardı bunu hangi aramı yapıyorum tabiki onlar uyuyunca onlar uyanıkken yada bana ihtiyaçları varken yani onların vaktinden çalarak kendimi mutlu edemem bunu hiç bir anne yapamaz zaten onlar uyuyana kadar okadar koşturmacalı geçiyor ki zaman nasıl geçtiğini anlamıyoruz bile ve onlar tatlı uykularına dalınca eğer o gün uğraşmak istiyorsam hobilerimi ele alıyorum yazmak istersem sakin kafayla yazıyorum yok istemez ise bir film açıp seyrediyorum ve kendimi ödüllendiriyorum.
Yani demem oki ben ogrendim hobiler zaman kaybi degilmis☺️



12 Haziran 2015 Cuma

Şekersiz Kek

 Şekeri bırakma hikayemizin 4. gününde kendimizi ödüllendirmek için kek yapmaya karar vermistim. Aslında canımız tatlı istemedi ama dışarı çıkacaktık her ihtimale karşı tedbirli olmakta fayda var diye düşündüm kendimizi bir anda markette donat yada turta alırken bulabilirdik...

nasıl mı yaptım ? yapımı çok basit bir tarif...
  • yumurta(isteğe bağlı koyulmayabilirde)
  • 1 bardak süt veya soda
  • 2 bardak tam buğday yada normal un
  • 1 paket kabartma tozu ve 1 çay kaşığı karbonat
  • bolca küçük doğranmış kuru meyve (2avuç kadar)
  • isteğe bağlı ceviz yada fındık
  • tarçın
Malzemeler bu kadar isterseniz bir çay bardağı sıvı yağ ekleyebilirsiniz. Malzemeleri güzelce karıştırıyoruz meyvesi bol hamuru az bir karışım oluyor 170 derecede pişiriyoruz.

Tadı nasıl derseniz şekeri 4 gündür kullanmayan için oldukça tatmin edici zira kuru meyveler oldukça tatlı geliyor. Şeker kullanan bir arkadaşımada tattırdım ilk ağzına aldığında şekeri olmadığını farketti fakat meyvelerle birlikte gayet güzel olduğunu hatta kendisininde bu şekilde yapabileceğini söyledi. Yıllardır boşu boşuna şeker yemişiz  diye düşünüyorum şuan, inanın zor değil alışmak 4. gündeyiz ve canımız hiç tatlı istemedi çayın yanında hurma yemeye devam ediyoruz ama o bile çok tatlı geliyor. Giderek başaracağımıza dair inancımda artıyor bugün ilk sınavımızı verdik arkadaşlarla otururken çayın yanında bisküvi yemeyi reddettik ama canımız istemediği için reddettik sağlıklı bir hayata adım adım yaklaştığımızı düşünüyorum tabi çok başındayız henüz ama bir işe başlamak bitirmenin yarısıdır derler ya işte o hesap benimkiside yeni tarifler denedikçe buradada paylaşmaya çalışacağım. inşallah sizlerde aldığınız karar her ne olursa olsun muvaffak olursunuz...

Sevgiler Annekuzudan...

19 Mayıs 2015 Salı

İngiltere Günlüklerim...


İngiltere maceramız üç ay önce başladı zaman hızlı geçiyor aslında sanki dün gelmişiz gibi...Evlendiğimden beri hep gurbet yaşadım ne çok yer gezdik ama bir o kadar dost ve anı biriktirdik hiç bir zaman doğduğum yerden uzak olduğuma şikayet etmedim çünkü ailem gibi dostlarım vardı çok şükür iyiki varlar. Şimdiki durağımız İngiltere  belki de çok yoğun bir hayattan geldiğimizden olsa gerek ki kötü taraflarını değil olumlu taraflarını görüp tadını çıkarmaya çalışıyorum ingiltere günlerimin...Burada insanı en çok etkileyen şey hayatın sakinliği evet burdada çok insan var burdada insanların koşturmacaları var ama birbirlerine olan saygıları da bir o kadar fazla herkes birbirine selam veriyor, tanıyıp tanımadıkları önemli değil sadece insan olduğunuz için değer görüp selam alıyorsunuz. yüzlerinde hep bir gülümseme  hep bir tebessüm, bebekli annelere öncelik tanınması ki bu mevzu ayrı bir yazıda yazabileceğim detaylılıkta bir konu ve şuan beli aklıma gelmeyen bir sürü konu...


  Hep içimde çimenlere özgürce yayılsam ohh uzansam piknik yapsam isteği olurdu malum Türkiyemizde hali hazırda bunu yapmak pek mümkün olmuyor hiç yok değil hakkını yemeyelim ama az maalesef. Buraya geldiğimizde en çok evime yürüme mesafesinde olan parkları, kırları sevdim her gün nerdeyse tam teşkilatlı bir piknik olmasada yanımızda bir şeyler alıp kendimizi atıyoruz parklara 2 tane meleğim var malumunuz onları sürekli evde zaptetmekte kolay değil ki bu kadar parkın bahçenin olduğu bir yerde onları evde tutmakta onlara reva değil. eğer anneyseniz öncelikli olarak çocuklarınızla rahat etmek istersiniz daha doğrusu çocuklarınızı rahat ettirmek, bir kaldırımda itişe kakışa yürümek değil saygı çerçevesinde birbirine yol vererek çocuğunuz bisiklet yada scooter kullanıyorsa rahat bir şekilde o kaldırımda ilerlemek istersiniz çok şey değil bu aslında 10 saniye beklemek kimseye bir şey kaybettirmez  ama bizim insanımızın çok acelesi var çok stresi var çok yorgun dünyanın en ağır işini herkime sorarsanız o yapıyor vesaire vesaire işte bu gibi sebeplerden dolayı burada çocuklu aileler çok rahat ediyorlar bir arkadaşım buraya gelmeden evvel bana 'İngiltere tam bebek büyütmelik bir ülke' demişti ne kadar haklı olduğunu anladım hatta bu yolları bu parkları insanların bebekli annelere gösterdiği özeni görünce belki komik gelicek ama birde harika bebek arabalarını görünce ah bende burada bir bebek büyütmeliyim diye düşünmedim değil...

Yazacak ne çok şeyimin olduğunu farkettim başlayınca, birazda heyecanlıyım acemiyim daha, yıllardır birşeyin hayalini kurup onu hayata geçirdiğiniz an kilitlenip kalıyor insan ben napıcaktım şimdi diye halbuki ne çok şey vardı yazacak...

 Rabbim herkesin hayallerini gerçekleştirmeyi ve hayalini kurduğu şeyi yaşarken rabbine şükretmeyi nasip etsin...

            sevgiler anne kuzudan...

  

 
 

18 Mayıs 2015 Pazartesi

Anne Olunca Anladım!


Ahh annem seni çok üzdümmü acaba off dedimmi hiç? uysal bi çocuktum oysaki ergenliğimde odenli sakin geçmişti tabi bu benim fikrim acaba annem neler yaşadı neler hissetti hiç korktumu benim yanlış yapacağımdan yada ben onu istemeden ağlattımmı ?

Anne olunca anladım !

Rabbim nasip etti çok şükür bir kız bir oğlan evlat emanet etti bize emanet kısmı çok önemli zira hayatımın en zor tecrübesiyle beynime kazındı bu cümle...


ilk önce kızım dünyaya geldi 2007 yılının kasımıydı benim için en güzel yıldı onun doğduğu ve kucağıma verildiği anki hislerimi anlatmam mümkün değil.

onun büyümesini seyretmek her anında yanında olmak ona bir şey olacak korkusu ile gece nefes alışverişini dinleyip huzur içinde uykuya geri dönmek.

sonra ikinci meleğim oğlum! hamileliğide doğumuda oldukça zor geçen ama onu kucağıma aldığımda herşeyi unuttuğum kuzum.

ikinci çocukla daha bir anne oluyormuş insan meğerse anneliğin doruklarına çıkıyormuş bu duyguyu yaşamasaydım ne hissederdim bilmiyorum. Derler ya Allah yoklukla imtihan etmesin amin derim buna sadece ve eklerim varlıklada imtihan etmesin...


Annelik ucu bucağı olmayan bir yol. yola çıkarsınız bilmediğiniz bir yoldur bu karşınıza neler çıkacak bilmezsiniz etrafınızdaki örneklerden ve onca okuduğunuz kitaplardan biraz fikir edinmişsinizdir  ama bunların kafi gelmeyeceğini yaşayınca anlar anne.

zira her çocuk özeldir kendine hastır beş parmağın beşi bir olmaz der atalarımız ve bu sözü kardeşler ile ilgili kullanırız hep, bazen bakıyorumda çocuklarıma ikiside benim evladım ben yetiştirdim onları allahın izniyle ama karakterleri o kadar farklı ki nasıl olabiliyor diye düşünüyorum ama onların ayrı fıtratlara sahip olduklarını kabul etmekle başlıyor her şey ..


annelik her zaman toz pembe değil bu kitabı uzun yıllardır blogerlık yapan blogcu anne yazdı üzerine tıklarsanız kendi bloğuna ve bu kitapla ilgili bilgilere ulaşırsınız ilk kez kitabın adını duyduğumda benimde defalarca aynen böyle düşündüğüm hissini  uyandırdı. yani bingo annelik her zaman toz pembe değildi evet çok güzeldi ama zorluklarıda bir okadar fazlaydı işte tamda bu yüzden cennet annelerin ayağının altındaydı...
cennet anaların ayağının altındadır.  HZ.Muhammed (SAV)
Evet çok zor bir iştir annelik çünkü kadının sorumluluğu sadece annelik değildir sadece en gönüllü en içten en severek yaptığı görevin adıdır annelik. onun dışında ev hanımıdır ki o evhanımlığının işleri hiçmi hiç bitmez eğer ki bir de çalışıyorsa vay haline o annenin ama evlat anne deyince akan sular durur onun bir damla gözyaşı için dünyası yıkılır onun bir gülüşüyle tüm sıkıntısı uçar gider evlat öylesine tatlıdır ki tadına doyum olmaz. aslında aşkın başka bir tarifidir gözüne bakınca içinin yağlarını eriten bu güne kadar aşk sandığınız her şeyi sil baştan yapan...


Hayat çok kısa evet geçen gün bir blogda okudum 2 yaş sendromuyla ilgili yazmıştı annemiz nasıl zor olduğunu ama çokda güzel bir betimleme yapmıştı sonunda bütün yorgunluğunuzu öfkenizi kenara koyun evladınızı düşünün devamı için tık tık okuduğumda bende çok duygulandım onlar nekadar yaramazlık yaparsa yapsın bir gülüşleriyle herşey unutuluyor. rabbim ömür verirse onların büyüdükleri güne şahit olucaz ve bugünlerini çok mu çok özlicez bunun için anın tadını çıkarıp bolca evlatlarımıza rabbimin bize yolladığı meleklerimize sarılalım kokularını içimize çekelim...
             
                   Sevgiler meleklerinin annesi anne kuzudan...


17 Mayıs 2015 Pazar

Neden Blog Yazıyorum ?


 Bir şeyi yapmadan önce üzerinde uzun uzadıya düşünmek adetimdir. hemen bir şeye heves edip bende yapmalıyım diyemem yapı itibariyle de sakin ve dingin bir insanım bolca düşünürüm her an hatta.

Blog yazma konusunda çok ürkek davrandım neden bilmiyorum. hep bir şeyler yazardım günlük hayata dair şeylerdi, yoğun duygular yaşadığımda ise kesin yazardım bir şeyler taşardı gönlümden hissederdim bulduğum kaleme kağıda sarılırdım hemen yazmazsam ilham uçup gidecekmiş gibi hissederdim eğer o an yazmazsam bir daha yazamicam gibi gelirdi...

Hal böyleydi ama ben yinede yazmaya çekiniyordum taaki ingiltereye gelip kafamı tamamen boşaltıp bir nevi inzivaya çekilene kadar yani yeni bir başlangıç yapmıştım hayatımda iyiki yapmışım çok şükür...

Bir gün yine yıllardır sessizce takip ettiğim ve en sevdiğim (görmeden de sevilirmiki demeyin sizde okusanız onun naifliğine, hassasiyetine, ve kelimelere o denli içten dokunuşuna hayran kalırsınız)bloglardan sevgili deli anne nin tamda linkte verdiğim yazısını okuyordum o bu yazıyı yazalı  bir hayli zaman olmuştu ve ben görmemiştim kendisinin yazılarını defalarca sıkılmadan okuyabilirsiniz emin olun. Diyorum ya kelimelere çok güzel dokunuyor.

Sanki bu yazıyı bana yazmıştı hadi artık bekleme zamanı geçti başla bir yerden diyordu. 

Herkes yazmalı diyor deli anne kendini ve kendine iyi geleni bulmak için...

Ne güzel demişti düşündümde ben zaten yazarken kendimi buluyordum ve yazmak bana iyi geliyordu sevincimi, mutluluğumu, hüznümü hatta bazen kendime bile itiraf edemediğim sesli düşünmeye bile korktuğum şeyleri dahi yazarken başka bir ben oluyordum rahatlıyor içimi döküyordum yazılarıma...

Ben bu yazıyı okuyunca yine tabiki hemen yapmalıyım diyemedim zira fıtrat itibariyle bir işe herhangi bir altyapım olmadan girişemiyorum  ne yalan söylim bilgisayar bilgim de çok iyi değil blog nasıl açılır ne yapmalıyım nasıl hareket etmeliyim bilmiyordum sadece yazmaktı benim bildiğim biraz altyapı çalışmalarından sonra bismillah diyerek bir gece bloğumu açtım henüz çok yeniyim ve diğer yüzlerce hatta binlerce blogger gibi bende bu işe şu kadar takipçim olsun meşhur olayım diye girmedim herkesin derdi yazmak bu camiada çok iyi biliyorum bunu, çünkü yıllardır sessiz takipçileriyim.

Benim başlama hikayem böyle. 8 yada 9 yıldır içimde bir yerlerde sürekli üstünü öttüğüm bir hayaldi daha bir sürü hayalim var benim oldukça hayalperestimdir zamanı geldikçe onlarıda yazarım buraya ilkini yapmış oldum çok şükür...

Dua edip hayalini kurduğunuz şeyin çok şükür oldu diye sevincini yaşatsın rabbim....
       
                                                                 Çok Şükür!!!
         Sevgiler Anne Kuzudan...

Şekeri Bırakıyorum

 Neden mi ?

oysaki ne kadar şirin ve masum görünüyorlar...
ilk önce şunu itiraf etmeliyimki beni şekeri bırakmaya annesi ve bebisi ikna etti oda kim derseniz üzerine tıklayınız...ben aslında şekere ve tatlıya çok düşkün değilimdir benim ilgi alanım daha çok tuzlular börekler poğaçalar, mantılar,ve bildiğimiz herçeşit yemek türüne çok düşkünümdür yapmayıda yemeyide severim. yemekten sonra ah bir tatlı olsada yesem demem lakin benimde belli başlı dönemlerde fıstıklı çikolata yediğim doğrudur. normalde çikolatayı hiç sevmem ağzıma almamla hapşırık tutar e hiçmi tatlı yemezsin kardeşim diyenleri duyar gibiyim tabiki yerim sütlü, az şekerli tatlılar, meyveli tatlılar ve kremalı tatlıları çok severim.

Ben tatlıyı bu kadar az tükettiğim halde bu kararı vermem kolay olmadı üzerinde bir hayli düşündüm acaba yapabilirmiyim ya dayanamazsam dediğim sessiz düşünme anlarım oldu.

Peki nasıl karar verdim ahh İngiltere yaktın beni sanki benim kremalı tatlıları sevdiğimi biliyormuşcasına her markette ısrarla karşıma çıkıp küçük gezintilerimde hadi bir jam donat yiyim bişeycik olmaz dediğim çok günler oldu artık baktımki bu şeker bağımlılığına doğru gidiyor tam alışmadan bırakmalıyım dedim.

İşte anahtar kelime şeker bağımlılığı günümüzde kimsenin farkında olmadığı fakat kokain ve esrar gibi bağımlılık oluşturan madde bende durumun bu kadar ciddi olduğunu bilmiyordum araştırmaya koyuldum neydi bu şeker gerçekten bağımlılıkmıydı ?

Amerikada şeker bağımlılığını farkeden birisi anlatıyor diyorki ben her zaman çok iştahlı bir insandım az yiyenlere hayret ederdim ama o zamanlar herşey yolundaydı ve ben yinede kilolu değildim. Sonra hayatında bir takım çalkantılar oluyor. Bir arkadaşı kanserden vefat ediyor, işiyle alakalı sıkıntılar yaşıyor ve bir sağlık problemi bunları yaşarken her stres anında tatlı bir şeyler yediğini farkediyor ve kendisini çikolata canavarı olarak tabir ediyor artık ben bir bağımlıydım diyor ve hızlı bir şekilde kilo alıyor tabiki akabinde sağlık problemleri neyseki erken uyanıyor ve bir doktora gidiyor kalorisi yüksek çıkıp şeker de sinyal vermeye başlayınca tek sorumlunun şeker olduğuna kanaat getiriyorlar doktoruyla ve sonuç olarak şekeri bırakıyor tamamen hayatından çıkarıyor nemi oluyor kendisindeki değiklikleri sıralıyor sakin bir insan oldum diyor ,daha çok gülümsüyorum ,sabahları dinlenmiş kalkıyorum vesaire vesaire

Bağımlılık konusunu kapatmadan evvel şunuda eklemek isterim bağımlılık diyorsunuz ama bu kanıtlanmışmı araştırma varmı ? Bu konuda araştırmalar yapılmış hatta bir fare deneyinde zavallı fareciği önce  kokain bağımlısı yapıyorlar daha sonra şeker veriyorlar ve şekere alışan farecik artık şekeri kokaine tercih ediyor. fakat yinede şeker insan beynini alkol yada sigara kadar etkilesede bağımlılık yaptığı kanıtlanmamış.

Bu kadar bilimsel bilgi yeter gelelim nasıl bırakacağımıza zira şeker her yerde şimdi diyebilirsiniz ben zaten çayımı kahvemi şekersiz içiyorum ama onla olmuyor be maalesef daha fazlası gerek biz tamamen hayatımızdan söküp atmaktan bahsediyoruz çikolata, dondurma, kek, pasta aklınıza gelen ne varsa bunların hepsinin şekersiz doğal tatlandırıcı ile nasıl yapılacağı konusunda tarifler mevcut şekeri bırakıyorum adlı bir blog var iki kafadarın şekeri bırakma maceraları yazıyor üzerine tıklarsanız o sayfada bulacaksınız kendinizi ve instagramda sekeribirakiyorum tagıyla arama yaparsanız bir hayli örnek çıkar karşınıza...

Şekeri bırakanlardan birisi sabahları tıpkı dayak yemiş gibi yorgun kalkardım artık o yok oldu diyor daha mutluyum diyor sırf bunlar bile şekeri bırakmak için yeterli sebep bence...

Tabiki herkesin kendi özgür iradesiyle alacağı bir karar sağlık elden gidince anlıyor insan kıymetini hayat çok kısa ve bu can bize emanet o halde emanete en güzel şekilde bakmak boynumuzun borcu.

Ben şekeri bırakmamın 3. günündeyim şuan herşey yolunda gidiyor canım tatlı isterse hurma yada kuru meyvelerden yiyorum henüz canım tatlıda istemedi daha çok başındayım tabi inşallah başarıyla tamamlayabilirim bu süreci ve tabi unutmadan bana destek olan arkadaşlarımada teşekkürü bir borç bilirim....

 Sevgiler Annekuzudan...